SAMÇEP’ten 5 Haziran Dünya Çevre Günü Açıklaması Yaptı
Bu yıl 5 Haziran Dünya Çevre Gününü, koronavirüs salgının tüm dünyayı etkilediği koşullarda karşılıyoruz. Yıllardır duyarlı kesimler tarafından çevre sorunlarına dikkat çekilmeye ve alınacak önlemler için baskı oluşturulmaya çalışılmaktadır. Yaşamakta olduğumuz koronovirüs salgını, bu konulardaki uyarıların, çalışmaların ne denli önemli olduğunu bir kez daha göstermektedir.
Pandemi ile net bir şekilde anlaşıldı ki dünyanın bir ucunda ortaya çıkan sorunlar, kilometrelerce ötesine hızla sirayet etmektedir. Doğaya ve çevreye karşı her davranış, geciken her önlem, verilen her zarar, yapılan her tahribat bir sarmal gibi her yeri, herkesi etkilemektedir. Sorun ortaktır, bedel tüm insanların, tüm canlıların ödediği bir bedeldir.
Bize #EvdeKal Dediler, Şirketlere ÇED verdiler
Halkın sokağa çıkamamasını fırsata çeviren iktidar ve şirketler ormanlarımızı, dağlarımızı, derelerimizi, tarım arazilerimizi yok etmekten geri durmadılar.
Bizlere “Evde kalman çok önemli” denilen bir dönemde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tatarfından 58 adet ÇED olumlu, İl Valiliklerince 479 adet ÇED Gerekli Değildir kararı verildiğini, Ülkemizde yılda kişi başına ¼ ton buğday üretimi yapılırken; 1 ton Çimento, ½ ton afsalt üretimi yapıldığını, kişi başı 33 kg plastiğin toprağa gömüldüğünü ve 6,6 ton seragazı emisyonu yapıldığını hatırlatmak isteriz.
Ortak değerleri paylaştığımız TMMOB, TTB ve TBB’nin yanındayız!
Samsun Çevre Platformu, Samsun yerelinde tek tek yanan çoban ateşlerini birleştirilerek, Ülke genelinde Ekoloji Birliği çatısı altında etkin görevler alarak; sermayenin yaşam alanlarımıza, emeğimize, doğamıza yönelen saldırılarına karşı direniş ateşini büyütme çabası ile ilimizde TMMOB’ye bağlı Meslek Odaları olmak üzere diğer meslek odalarının emek örgütlerinin, demokratik kitle örgütlerinin desteği ile kuruldu.
Bütün ülkenin kentsel, kırsal, orman ve tarım arazilerimizin imar rantına açılmasına, madenlerimizin doğamızı yok ederek talan edilmesine, kültürel, tarihi, doğal, kamuya ve halka ait varlıklara el konulmasına, kıyılarımızın yağmalanmasına, derelerimizin kurutulmasına, sularımızın ticarileşmesine, meralarımızın, yaşam alanlarımızın enerji ihtiyacı bahanesiyle yok edilmesine, Akkuyu’ya ve Sinop’a yapılmak istenen nükleer santrallara karşı verdiğimiz mücadelelerde her zaman öncülük yapan ve yanımızda olan TMMOB, TTB, TBB gibi meslek kuruluşların mevcut demokratik ve özerk niteliklerini köreltecek, meslek alanlarındaki kamusal işlevlerini yok edecek, akademik niteliğini yozlaştıracak düzenlemelerin kabul etmediğimizi, ortak değerleri paylaştığımız TMMOB, TTB, TBB’nin yanında olduğumuz bir kez daha belirtiyoruz.2020 yılının teması ise Biyoçeşitlilik olarak belirlenmiştir.
Su kirliliği, toprak kirliliği ve son zamanlarda etkisini daha çok hissettiğimiz iklim değişikliği gibi büyüyen çevre problemleri doğal kaynakları da kısıtlamaktadır. Doğal kaynakların kısıtlanması ise biyolojik çeşitliliği olumsuz olarak etkilemektedir. Çevre sorunları doğa için büyük bir tehdittir ve daha önceleri doğa ile iç içe olan insanoğlu doğadan giderek uzaklaştırmaktadır.
Orman Alanlarımız, tarım alanlarımız, meralar, doğal karakteri korunması gereken alanlar mevzuatlar eli ile madencilik, sanayi, enerji turizm, konut vb. faaliyetlere açılarak kaybedilmektedir.
Ormanlar, ekilebilir tarım arazileri, doğal alanlar giderek azalmaktadır. Yapılan araştırmalar son 20 yılda yaklaşık 129 milyon hektar orman alanının yok olduğunu ortaya koymuştur.
Kavak şahin dağlarında ve Fatsa’da maden arama çalışmaları, Sinopta nükleer santral alanında kesilen yüzbinlerce ağaç ülkemizin en değerli ovalarından ‘ilimize tarım ili samsun’ kimliğini kazandıran Çarşamba ovasında enerji santrali çalışmaları, daha öncesinde Termede Gerzede, Merzifonda termik santral projeleri yukarda bahsettiğimiz konuların çevremizdeki çarpıcı örnekleridir. Bu vesileyle bir kez daha ifade etmek isteriz ki ovalarımızda tarım olsun, ürün olsun, santral olmasın…
1 milyarın üzerinde insanın ve diğer canlıların iklim değişikliğine bağlı çölleşme tehdidi ile karşı karşıyadır.
Son 30 yılda %35 lik bu nüfus artışına karşılık diğer canlı popülasyonunun %58 azaldığı bilim insanları tarafından bildirilmektedir.
Yüzey sularımızın %80 i, yeraltı sularımızın büyük kısmı kirlenmiş durumda; vatandaşlarımızın % 50 sinin sağlıklı içme suyuna ulaşamadığı bilimsel raporlarda ifade edilmektedir. Suyun önemini içinde olduğumuz salgın sırasında bir kez daha net olarak anlaşılmıştır. Sektörel Su ve Atıksu İstatistikleri`ne göre 17 milyar metreküp su, sanayi, termik santral, maden sahaları tarafından kullanılmıştır. Bu suyun yarısı termik santraller tarafından kullanılmış ve denizden, derelerden ve yer altı sularından kullanılmıştır.
Yapılan araştırmalar çevre sorunlarına bağlı hastalıklar nedeni ile Dünyada her yıl yaklaşık 5 milyon insanın hayatını kaybettiğini ortaya koymaktadır. Tüm bu süreçler farklı hastalıklar, salgınlar ve virüslerle karşımıza çıkmaktadır.İçinde bulunduğumuz salgın durumu ve Zonguldak örneği hava kirliliğinin yarattığı riskin solunum yolu hastalıkları ile ilişkisini net bir şekilde ortaya koymuştur. Sağlıklı yaşamın ve çevrenin temel konularından biri hava kalitesidir. Odamızın yayınlamış olduğu 2019 raporunda ilimiz açısında PM 2.5 ve PM 10değerlerinde ölçüm alına tüm istasyonlarda sınır değerleri aşan gün sayının çok olduğu dikkat çekmektedir. Özellikle 1 yılda 35 defadan fazla aşılmaması gereken PM 10 değerin bazı istasyonlarda neredeyse yılın yarısında aşıldığı gözlenmiştir.Kuşkusuz, ülkemizde çevre yönetimi alanında güzel gelişmeler de yaşanmakta, düzenli depolama sahalarının, atıksu arıtma tesislerinin sayısı artmakta, sıfır atık gibi yaklaşımlarla atığın yönetiminde aşama kaydedilmektedir.
Ancak biliyoruz ki temiz bir çevre olmadan canlı ve halk sağlığı korunamayacaktır. Bunun için ülkemizin kurumlarıyla, sivil toplumuyla, ilgili meslek odalarıyla ve diğer tüm paydaşlarıyla entegre bir çevre yönetimi yaklaşımı uygulanması gerektiği düşünmekteyiz.
TMMOB Çevre Mühendisleri Odası olarak bu hafta Ekolojik Yıkımla Mücadele Haftası olarak ele alınmaktadır. Bizlere düşen görev, ekolojik yıkımın etkilerini ve sorunları dile getirerek çözüme katkı vermek, toplumda ve kamu yönetiminde farkındalık yaratmaktır.